29 Aralık 2018 Cumartesi

EYÜP SABRİ TUNCER


Kirli, sandığın kadar kirli değilmiş.
Parasız da çıkılırmış dışarı.
Başına olur olmadık bir yerde kaza gelse,
Hakikaten konuşulurmuş pis çamaşır.
Uzanmak,
Kolunun yettiğinceden başkaymış.
Birkaç kolu da takabilirmişsin önüne,
Adının önü kalabalıksa eğer.
Ve kolonyasının deliğini genişleterek
Ülkeye mâl olur yepyeni bir milyoner!

21 Aralık 2018 Cuma


AYNADAN


Güzel de kokabilirdim, biliyorsun bunu.
Yanına gelmeden biraz hanımeli koyabilirdim cebime.
Hoyratça, alelacele.
Daha mı çok aşk olurdu o zaman?
Meşke yolu daha mı çabuk varırdı?
Ya da
Yol ayrımına rastlamaz mıydık hiç,
Cebimdeki bir deste ölü zarafetle?

Hayallerimde,
İpek bir elbise,
Boynuma sarılmış
Uçuk turuncu bir fular,
İlk gençliğimi sığıştırdığım bir korse.


Boyalı ellere de sahiptim, biliyorsun bunu.
Topuklu ayakkabılarım
Ve genetiğime kazınmış güzellik inancım.

Güzel de olabilirdim biliyorsun
Ama rüzgarı bile kirliydi buraların.
Tortulanır, katmanlanırdı tenimde.
Işıldayabilirdi gözlerim,
Elbet bunu da biliyorsun.
Kanla haşır neşirliğimden gelir
Kırmızı rengi iyi bilişim

Güneş'in topraktaki lütfu olabilirdim.
Doğuşu ölümün elinden olmuş bir toprağın kadını olmasaydım.


18 Aralık 2018 Salı

TADI ZENCİ, KOKUSU BEYAZ


Camına yansıyor metrobüsün,
Kadın siyahi
Yahut zenci.
Eller var dilimin üzerinde.
Birini çeksem biri konumlanır.
Öyle deme'den ittirsem,
Böyle deme'ye yaltaklanır.
Halbuse, yayılsa dilime,
Şöyle ağzım dolusu koyuluk.

Tuzlu değil bu kadın,
Besbelli.

Kendinden koyu giyinmiş.
Siyahi yahut zenci.
Oldu olası rol çaldığını düşünüyor dolunayın
Ve gurur duyuyor göz akının
Parlak beyazıyla.
Utanarak büyükbabasından.

Uyduruyorum tabi bunları.
Yalnız tam da üzerine uyuyor.
Pek rahat değil,
Ayakta kalmış yollarından birinde.
Ayakta önceden kalmış
Yalnızca hesabı bugünde.

Cama yansıyor,
Bakıyorum ben de.
Annesi olsam, adını gece koyardım.
Belki de annesiydim geçen ömrümde
Fakat adını babasına bırakmıştım.

Serin duraklardan geçiyoruz.
Ayak yönlerinden takip ediyorum ineceğini.
Ne kadar gevşekse elinde çantası,
Koltukta o kadar sahipliyim.
(Allah vere son durakta inmese)

Tuzlu değil bu kadın, besbelli.
Gayri ihtiyari parmağımı götürüyorum ağzıma.
Ben hala tuzluyum, diğer herkes gibi
Ve farklı görünmemek adına,
Tırnak yiyorum iğrenerek,
Üç beş saniye...

17 Aralık 2018 Pazartesi

ÜÇÜNCÜ KARS


Şiir portakal yiyorsa,
Yiyordur biliyorum, gül Cemal'den öğrendim.
O halde mevsim kış!
Şiir doğaldır,
Seradan anlamaz.
Doğaldır biliyorum, gül Cemal'den öğrendim.
O halde belki Ege'de,
Bir ağacın tepesinde,
Bir çocuk,
Ağzına tıkıştırıyor portakalı şiirin.
Dört bir yanına gönderecek Anadolu'nun.
Gribi de hiç çekilmez hem,
Çekilmez biliyorum, gül Cemal'den öğrendim.
Paris'te bir cam kenarında,
Şiir Kars yolcusu.
Fransızca sıkıştırıyorum araya,
Daha bir havalı böylesi.
Havalı biliyorum, gül Cemal'den öğrendim.
Bir fanusta, öbürlerinden irice bir kağıtta,
Tuttuğum gibi çekiyorum,
Yine Kars.
Şiir Kars'a gitmeye niyetli,
İyiden iyiye niyetli biliyorum, gül Cemal'den öğrendim.
Şiir portakal yiyor,
Gribi de hiç çekilmez,
Madem Kars'a gidiyor,
Sıkıca sarılmalı, sarınmalı ağaçtaki çocuğa.
Sarılmalı biliyorum,
Gül Cemal'den öğrendim.

 EŞİKTE


Çıkmaza doğan bir gündür bu.
Güneşi yarım ağız umut saçar sağa sola.
Rüzgara doğru uzanmış bir çift ayak seslenir eşikte.

Dilenci terliği konmuştur yeni alınmış ayakkabılar yerine
Ve yanık ekmek kokmuştur ev,
Benzi küle dönerken bulutların.

Vakit akşamdır, veyahut üstü.
Vakit gecedir, veyahut körü.
Boyu kısalır kapıların,
Eşikleri büyüdükçe.
Her koşanı yere kapakladıkça da
Keyfe gelir eşik,
Uzadıkça uzar...