10 Nisan 2020 Cuma

Köksüz

Kayısı yedi bir gün bir leğen dolusu
Dolu leğen, anne doldurmasıyla dolu.
Avuç avuç çekirdek yığıldı kucağına.
İki dünya ayırdı bir yeni dünya için,
Daha zor, daha çetin.
Kırdı yeni dünyasını da daha tazesi için.
Kuru ağaç gölgesi
İçi oyuklu.
Hasta olmuş diyor annesi
Ölmüş ağaç, hastalık değil bu.

Kayısı yiyor bir leğen dolusu 
Kayısı bu ağacın değil, biliyor
Ölmez yedi yemiş veren. 
E öyleyse bu ağaç kim? 

Karnı sancıyor gündüzden 
Tadına vardıkça daha çok sancıyor
Kayısıdandır diyor annesi.

Bir ağaç büyüyor evinin orta yerinde,
İçi oyuklu ağaç.
Evinden kopartıyor köklerini.
Bir kamyonet duruyor aşağı sokakta
Gölgen yeter baba diyor. 
Üçüncü sahibi kamyonetin,
Yazı değişmiyor. 
Ordan yürürken gözünü kaçırıyor istemsiz 
Yürürken bacaklarıyla. 
Yürürken babasının bacaklarıyla
Aitsizlik, öldürüyor bacaklarının tüm sıfatlarını.

Büyüdüm, kayısıyı da sevmem eskisi kadar.
Hiç görmedim diyor annesi.
Nasıl görmez
Karnı sancıyor çok daha fazla
Daha çok sancıyor karnı, içi oyulana dek

Kayısıdandır diyor annesi.

7 Nisan 2020 Salı

Anı Kurutması

Temaşadayım, sokaktayım.
Bir kaldırım taşı sürükleniyor önümden.Kaldırıp cebime atıyorum
Kafasını kıracağım bununla babamın bu akşam yemeğinde.
Annem öyle donakalacak, her zamanki donmalarından.
Öyle çeyizlik tabakları elinde
Mercimek yaptımın mercisi dudaklarında bakakalacak özgürlüğüne.
Ne demek annecim, sana da mersi diyip kalkacağım sofradan.
Tekrar sokaktayım. Kendimde olduğumdan daha çok sokaktayım. Bu kaldırım taşını ait olduğu yere yerleştirip tüm her şeyi yoluna koyma niyetindeyim.
O üç gramlık kan nasıl da bozmuş bu sokak boyu yapbozu.
Deniyorum, gece oluyor. Üzerime hırkamı alıp dönüp tekrar deniyorum. Kuruyor üç kuruşluk kan. Öylece kuruyor ölüm. Komşular dolmalık biberleri kurutuyor balkonlarında, biz ölüme beş kalaları. İğneyi annem almış eline, ipi ben gerdiriyorum.
Bir gün, annemin mutlu uyandığı nadir sabahlardan. Şarkı söylemeye başlıyor. İlk kez duyuyorum sesini. Ne güzel. Ne serin. Yemyeşil bir göle girmişim sanki, öyle dingin...
Hatırlıyor musun? Diyor ninem, oğlum kafanı kırmıştı hastaneye yatırmıştık seni.
Hatırlamıyorum ben. Annem bile hatırlamıyor.
Sesi çatallaşıyor annemin. Suyu bulanıyor. O müzik dersinde gördüğüm noktalı siyah çubukların annemin boğazına takılışını görüyorum. Bugünmüş gibi kan damlıyor alnının kenarından.
Ninem sofrada tadı güzel ne varsa yiyip bitiriyor.
Asıyoruz ipe bu anıyı.
Ne bereketli meyve incir değil mi? İncir istiyor birgün annemin canı. 5-6 yaşlarındayım.
İncirler de çıkmış alsan mı biraz diyor yarım ağız.
İyi günündeymiş. Bir kilo almış gelmiş.
Bir kilo incir. Bir iki muz.
Özenle yıkadı,soydu, dilimledi, özenle koydu tabağa.
“Üç de çatal al bakalım üst çekmeceden.”
Bir incirin yarısını atmışken ağzına, leke diyor babam. Çatalda bir leke. Bir leke...
Çatalları anımsamaya çalışıyorum. Annemin saçları babamın avuçlarında.
Çekmeceden çıkarırkenki halini düşünüyorum.
Kusturuyor annemi. Daha yutmamıştı ki!
Koridoru anımsıyorum. Ellerimdeki terden mi oldu o leke?
Ne bereketli meyve incir! Şimdi, ağaçlar dolusu incir getiriyorum balkonda çürüyeceğini bile bile.

“Sıkı tut, ipi gerdir.”

İlkokul bir, tüm çizgilerim çapraz, hecelerim acemi. Nerdeyse tüm sınıf sökmüş okumayı. Benim tek sökebildiğim annemin ilmeği atmış lifleri. Tanesi 10 liradan. Kızı evlilik çağındaki teyzelerin ağzına layık.
Okumayacak bu diyip yaka paça fırlatıyor kapıya beni. Betona gelmiyorum yumuşacık kar. Umrumda değil dışarı atılmak deli gibi karla oynuyorum.
Karla oynuyorum saatler geçiyor.
Mecalim kalmamış dudaklarım mor.
Güneş batıyor üstüm başım ıslak.
Giderek yaklaşıyorum kapıya.
Annem yakınlaştıkça, uzaklaştırıyor bir çift ayak.
“Rica etmeliyiz!” Demiş öğretmen okulda.
Hissetmiyorum parmaklarımı.
Son gücümle, kapıyı, diyorum.
Rica ederim baba, kapıyı...
öğretmenler hep haklı değilmiş. Hastanede eksilmiş parmak uçlarımdan öpen annemin hıçkırıklarıyla uyanıyorum.
As bakalım bunu da ipe.
İpimiz ağır, ipimiz meşakkatli...
Ne koyalım da durdursun bunu? Yer bulamamıştım zaten kaldırım taşına.Bir işe yarasın bari diyoruz.
Getirip, duvara çivisini çakıyorum dünyanın.

4 Nisan 2020 Cumartesi

Bir omuz olsun niyetine

İşin icrasındayım.
Ellerim ve ellerimden de öte.
Bir yaşamak hali yaratacağım,
Dedem ve babamdan.
Eve ekmeği getirenlerdenim!
Rüyalarım var, rüyalarım yapışkan.
Yapış yapış bir hamuru söküyorum,
Avucumdan ve parmaklarımdan.

Kanım kırmızı,
Bu size bir gerekçedir.
Bir gerekçedir uçarılığım
Ve sokakları güneşten devralışım.

Sokaktayım dünden kaldığım kadarla.
Tamam ediyorum yürürken kendimi 
Kiminden ayak alıyorum kiminden baş
Düşkün bir vicdan alıyorum. 
Saçını hibe ediyor bir kadın,
Almaya içim el vermiyor.

Sokaktayım dünden kaldığım kadarla.
Bir poğaça çiğniyorum 
Ağız dolusu ve çevirmeye dilimin yetmediği
Bir omuz olsun niyetine,
Tükürüyorum nimete.
Ağzımın içinde,
Ağız dolusu tükürüyorum nimete.
Halbuki,
Çıkarıp da tükürsem,
Dayak yerim annemden.
Poğaça hamur olup sünüyor ağzımda.
Yapış yapış ağzım.
Açıp da tek kelime edemiyorum.

İşin icrasındayım,
Dilim ve dilimden de öte.
Bir yaşamak hali yaratacağım,
Dedem ve babamdan.
Boğazıma dolmuş hamurdan bir kurtulsam,
Ezberimde çığlığım.

Elimi atıp kursağıma,
Söküp çıkarıyorum büyük bir meydanda.
Ezberimde çığlığım,

Ellerimde hamurla.