7 Nisan 2020 Salı

Anı Kurutması

Temaşadayım, sokaktayım.
Bir kaldırım taşı sürükleniyor önümden.Kaldırıp cebime atıyorum
Kafasını kıracağım bununla babamın bu akşam yemeğinde.
Annem öyle donakalacak, her zamanki donmalarından.
Öyle çeyizlik tabakları elinde
Mercimek yaptımın mercisi dudaklarında bakakalacak özgürlüğüne.
Ne demek annecim, sana da mersi diyip kalkacağım sofradan.
Tekrar sokaktayım. Kendimde olduğumdan daha çok sokaktayım. Bu kaldırım taşını ait olduğu yere yerleştirip tüm her şeyi yoluna koyma niyetindeyim.
O üç gramlık kan nasıl da bozmuş bu sokak boyu yapbozu.
Deniyorum, gece oluyor. Üzerime hırkamı alıp dönüp tekrar deniyorum. Kuruyor üç kuruşluk kan. Öylece kuruyor ölüm. Komşular dolmalık biberleri kurutuyor balkonlarında, biz ölüme beş kalaları. İğneyi annem almış eline, ipi ben gerdiriyorum.
Bir gün, annemin mutlu uyandığı nadir sabahlardan. Şarkı söylemeye başlıyor. İlk kez duyuyorum sesini. Ne güzel. Ne serin. Yemyeşil bir göle girmişim sanki, öyle dingin...
Hatırlıyor musun? Diyor ninem, oğlum kafanı kırmıştı hastaneye yatırmıştık seni.
Hatırlamıyorum ben. Annem bile hatırlamıyor.
Sesi çatallaşıyor annemin. Suyu bulanıyor. O müzik dersinde gördüğüm noktalı siyah çubukların annemin boğazına takılışını görüyorum. Bugünmüş gibi kan damlıyor alnının kenarından.
Ninem sofrada tadı güzel ne varsa yiyip bitiriyor.
Asıyoruz ipe bu anıyı.
Ne bereketli meyve incir değil mi? İncir istiyor birgün annemin canı. 5-6 yaşlarındayım.
İncirler de çıkmış alsan mı biraz diyor yarım ağız.
İyi günündeymiş. Bir kilo almış gelmiş.
Bir kilo incir. Bir iki muz.
Özenle yıkadı,soydu, dilimledi, özenle koydu tabağa.
“Üç de çatal al bakalım üst çekmeceden.”
Bir incirin yarısını atmışken ağzına, leke diyor babam. Çatalda bir leke. Bir leke...
Çatalları anımsamaya çalışıyorum. Annemin saçları babamın avuçlarında.
Çekmeceden çıkarırkenki halini düşünüyorum.
Kusturuyor annemi. Daha yutmamıştı ki!
Koridoru anımsıyorum. Ellerimdeki terden mi oldu o leke?
Ne bereketli meyve incir! Şimdi, ağaçlar dolusu incir getiriyorum balkonda çürüyeceğini bile bile.

“Sıkı tut, ipi gerdir.”

İlkokul bir, tüm çizgilerim çapraz, hecelerim acemi. Nerdeyse tüm sınıf sökmüş okumayı. Benim tek sökebildiğim annemin ilmeği atmış lifleri. Tanesi 10 liradan. Kızı evlilik çağındaki teyzelerin ağzına layık.
Okumayacak bu diyip yaka paça fırlatıyor kapıya beni. Betona gelmiyorum yumuşacık kar. Umrumda değil dışarı atılmak deli gibi karla oynuyorum.
Karla oynuyorum saatler geçiyor.
Mecalim kalmamış dudaklarım mor.
Güneş batıyor üstüm başım ıslak.
Giderek yaklaşıyorum kapıya.
Annem yakınlaştıkça, uzaklaştırıyor bir çift ayak.
“Rica etmeliyiz!” Demiş öğretmen okulda.
Hissetmiyorum parmaklarımı.
Son gücümle, kapıyı, diyorum.
Rica ederim baba, kapıyı...
öğretmenler hep haklı değilmiş. Hastanede eksilmiş parmak uçlarımdan öpen annemin hıçkırıklarıyla uyanıyorum.
As bakalım bunu da ipe.
İpimiz ağır, ipimiz meşakkatli...
Ne koyalım da durdursun bunu? Yer bulamamıştım zaten kaldırım taşına.Bir işe yarasın bari diyoruz.
Getirip, duvara çivisini çakıyorum dünyanın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder