Temaşadayım, sokaktayım.
Bir kaldırım taşı sürükleniyor önümden.Kaldırıp cebime atıyorum
Kafasını kıracağım bununla babamın bu akşam yemeğinde.
Annem öyle donakalacak, her zamanki donmalarından.
Öyle çeyizlik tabakları elinde
Mercimek yaptımın mercisi dudaklarında bakakalacak özgürlüğüne.
Ne demek annecim, sana da mersi diyip kalkacağım sofradan.
Tekrar sokaktayım. Kendimde olduğumdan daha çok sokaktayım. Bu kaldırım taşını
ait olduğu yere yerleştirip tüm her şeyi yoluna koyma niyetindeyim.
O üç gramlık kan nasıl da bozmuş bu sokak boyu yapbozu.
Deniyorum, gece oluyor. Üzerime hırkamı alıp dönüp tekrar deniyorum. Kuruyor üç
kuruşluk kan. Öylece kuruyor ölüm. Komşular dolmalık biberleri kurutuyor
balkonlarında, biz ölüme beş kalaları. İğneyi annem almış eline, ipi ben
gerdiriyorum.
Bir gün, annemin mutlu uyandığı nadir sabahlardan. Şarkı söylemeye başlıyor.
İlk kez duyuyorum sesini. Ne güzel. Ne serin. Yemyeşil bir göle girmişim sanki,
öyle dingin...
Hatırlıyor musun? Diyor ninem, oğlum kafanı kırmıştı hastaneye yatırmıştık
seni.
Hatırlamıyorum ben. Annem bile hatırlamıyor.
Sesi çatallaşıyor annemin. Suyu bulanıyor. O müzik dersinde gördüğüm noktalı
siyah çubukların annemin boğazına takılışını görüyorum. Bugünmüş gibi kan
damlıyor alnının kenarından.
Ninem sofrada tadı güzel ne varsa yiyip bitiriyor.
Asıyoruz ipe bu anıyı.
Ne bereketli meyve incir değil mi? İncir istiyor birgün annemin canı. 5-6
yaşlarındayım.
İncirler de çıkmış alsan mı biraz diyor yarım ağız.
İyi günündeymiş. Bir kilo almış gelmiş.
Bir kilo incir. Bir iki muz.
Özenle yıkadı,soydu, dilimledi, özenle koydu tabağa.
“Üç de çatal al bakalım üst çekmeceden.”
Bir incirin yarısını atmışken ağzına, leke diyor babam. Çatalda bir leke. Bir
leke...
Çatalları anımsamaya çalışıyorum. Annemin saçları babamın avuçlarında.
Çekmeceden çıkarırkenki halini düşünüyorum.
Kusturuyor annemi. Daha yutmamıştı ki!
Koridoru anımsıyorum. Ellerimdeki terden mi oldu o leke?
Ne bereketli meyve incir! Şimdi, ağaçlar dolusu incir getiriyorum balkonda
çürüyeceğini bile bile.
“Sıkı tut, ipi gerdir.”
İlkokul bir, tüm çizgilerim çapraz, hecelerim acemi. Nerdeyse tüm sınıf sökmüş
okumayı. Benim tek sökebildiğim annemin ilmeği atmış lifleri. Tanesi 10
liradan. Kızı evlilik çağındaki teyzelerin ağzına layık.
Okumayacak bu diyip yaka paça fırlatıyor kapıya beni. Betona gelmiyorum
yumuşacık kar. Umrumda değil dışarı atılmak deli gibi karla oynuyorum.
Karla oynuyorum saatler geçiyor.
Mecalim kalmamış dudaklarım mor.
Güneş batıyor üstüm başım ıslak.
Giderek yaklaşıyorum kapıya.
Annem yakınlaştıkça, uzaklaştırıyor bir çift ayak.
“Rica etmeliyiz!” Demiş öğretmen okulda.
Hissetmiyorum parmaklarımı.
Son gücümle, kapıyı, diyorum.
Rica ederim baba, kapıyı...
öğretmenler hep haklı değilmiş. Hastanede eksilmiş parmak uçlarımdan öpen
annemin hıçkırıklarıyla uyanıyorum.
As bakalım bunu da ipe.
İpimiz ağır, ipimiz meşakkatli...
Ne koyalım da durdursun bunu? Yer bulamamıştım zaten kaldırım taşına.Bir işe
yarasın bari diyoruz.
Getirip, duvara çivisini çakıyorum dünyanın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder